SELİMİYE CAMİİ

29 Haziran 2012 Cuma 0 yorum


Bir tepe üzerinde bulunan Selimiye'de daha önceki hiçbir camide, ya da antik çağ mabedinde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır. Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii 43,25 metre yüksekliğinde, 31,25 metre çapında, tek bir lebi ile örtülmüştür. Kubbe 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kasnak, filayaklarına 6 metre genişliğinde kemerlerle bağlıdır. Sinan, bu şekilde örttüğü iç mekana verdiği genişlik ve ferahlıkla birlikte mekanın bir kerede kolayca anlaşılmasını sağlar. Kubbe aynı zamanda camiinin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler.


Caminin dört köşesinde bulunan her biri üç şerefeli 380 santimetre çapındaki minareler 70,89 metre yüksekliğindedir. Minarelerin alem dahil yükseklikleri bazı kaynaklara göre 84,[bazılarına göreyse 85 metredir.Cümle kapısının iki yakınındaki minarelerin şerefelerine üç ayrı atılır çıkılır. Diğer iki minare tek merdivenlidir. Öndeki iki minarenin taş oymaları çukur, ortadaki minarelerin oymaları ise kabarıktır. Minarelerin kubbeye yakın olması, camiyi göğe doğru uzanıyormuş gibi gösterir.Bu caminin en büyük özelliği Edirne'nin her tarafından görülmesidir.
Caminin müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin altında ters bir lale motifi bulunması, bunun sebebinin ise; rivayete göre, caminin yapılacağı arsa üzerinde bir lale bahçesi bulunmaktaydı. Bu arsanın sahibi, başlarda arsasının satılmasını istememiştir. En sonunda, Mimar Sinan'dan camide bir lale motifi olmasını isteyerek arsasını satmıştır. Mimar Sinan da lale motifini ters olarak yapmıştır. Lale motifi bu arsada bir lale bahçesi olduğunu, ters olması ise sahibinin tersliğini temsil etmektedir

Sai Çelebi tarafından Mimar Sinan’ın ağzından yazıldığı düşünülen eserde Mimar Koca Sinan Selimiye camii kubbesi hakkında aşağıdakileri aktarmakta ve Ayasofya Kubbesi ile kıyaslamaktadır.

"Bütün dünya halkının "Olabilirlik ölçülerinin dışındadır demelerinin bir nedeni şudur: Ayasofya kubbesi gibi büyük bir kubbe İslam Devleti'nde yapılmamıştır diye, kâfirlerin mimar geçinenleri "Müslümanlara karşı galebemiz vardır." derlerdi. Yanlış görüşlerince, o kadar büyük bir kubbeyi durdurmak son derece zordur. "Benzerini yapmak mümkün olsa yaparlardı." dedikleri, bu zavallının yüreğinde bir ukde olup kalmıştı. Sözü edilen cami binasında çalışıp çabalayarak, ihsan sahibi Allah'ın yardımıyla, Sultan Selim Han'ın zamanında kudret gösterip bu yüce kubbeyi Ayasofya kubbesinden altı zira daha yüksek ve çevresini dört zira daha geniş yaptım.

Bu kıyaslamadan da anlaşılacağı üzere Mimar Sinan veya onun adına Sai Çelebi bu işi onur meselesi yapmış gözükmektedir. Ancak aşağıda da aktarılacaktır ki Ayasofya’nın kubbesi Selimiye’den daha büyüktür.

Ancak hocaların hocası Prof. Dr. Doğan Kuban’ın "Sinan’ın Sanatı ve Selimiye" adlı eserinde değerlendirmesi bu konu için oldukça açıklayıcıdır. "Sinan’ın Ayasofya kubbesi çapını ya da çevresini doğru ölçmemiş olması olanaksızdır. Gerçekten Ayasofya kubbesinden daha büyük bir kubbe yapmak isteseydi, bunu gerçekleştirmemesi için, statik ya da yapı tekniği açısından, bir neden yoktu. Kanımca Sinan Ayasofya büyüklüğünde bir kubbe tasarlamış, fakat bir yarış içine girmemiştir. Bu boyutları ve anlatımı Sai Çelebi eklemiş olmalıdır."

Selimiye Camisinin taş duvarlarla çevrili geniş dış avlusunda, Darül-Sübyan, Darül-Kur'a ve Darül-Hadis yapıları bulunmaktadır. Bu yapıların bir bölümü ve medrese, Edirne Müzesi'nin çeşitli bölümlerini oluşturmaktadır.

Cami terasının altında yer alan Arasta (çarşı), III.Murat zamanında Selimiye'ye vakıf olarak yaptırılmıştır. Mimarı Davut Ağa'dır



"Mimar Sinan'ın Sellimiye Camii'nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işleminden farklı beşinci bir işlem bularak çözdüğü söylenir. Bir gün Selimiye Camii'ne girenler, kubbenin altında bir Japon'un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü yattığını görmüşler. Tabii hemen Japon'u 'Burası kutsal bir yer. Bu şekilde yatmak bizim inançlarımıza göre saygısızlıktır. Lütfen oturun veya ayakta durun' diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon trans vaziyetteymiş, gözlerini kubbeden ayırmadan şöyle sayıklıyormuş: 'Bu imkansız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Hayal görüyorum. Bu kubbenin o şekilde durması fizik ve matematik kurallarına aykırı. Bu imkansız. orada hiçbir şey yok, orada hiçbir şey yok."

Nevzat Kavun;" benim için selimiye camiin önemi, balkan harbinde babam rahmetlinin yine rahmetli amcasının selimiye camii minaresinde cuma salası verirken ölmesidir. memlekete gelen habere göre'' kavunların yusuf selimiye camiinde sala verirken çatlayıp öldü'' şeklinde imiş. rahmetlinin sesi çok güzelmiş...bana anlatılanlardan aklımda kalan. fakat benim düşünceme göre de rahmetli edirnenin geri alınması sırasındaki orduda bulunuyordu sanırım. ya sala verirken yunanlıların yakın mesafelerden ateşiyle ölmüş olabileceği, diğeri de kalp krizi olabilir diyorum. çünkü edirnenin yunan işgalinden kurtarılmasında savaşanların arasında fazla uzaklık yoktur." —






0 yorum:

Yorum Gönder